Don't Side With Yourself


Image of the WeekKendine Taraf Olma

Acıtan duyguları taşımak, onların ızdırabını hissetmek ve sonra da bunları serbest bırakmak için kalplerimiz farkındalık aracılığıyla genişler. Fakat farkında olduğumuz zor duyguları açmak ve gizli olanları da gün yüzüne çıkartmak için bir pratiği düzenli olarak yapmak ve belki de birçok farklı pratikleri uygulamak gereklidir.

Zor duygularla olmanın getirdiği belli başlı zorluklar vardır. Genellikle inkarda yaşarız. Gölge taraflarımıza kendimizi açmak her zaman kolay değildir. Hatta farkında olduğumuz zamanlarda bile bu hisleri haklı çıkarma tuzağına takılabiliriz: “Bu insanlardan nefret etmem lazım-ne yaptıklarını görmüyor musun?” Bu nefret ve düşmanlık hislerini savunduğumuzda (ki bunların farkına varmak daha farklı bir şeydir) güçlü bir kendini beğenmişlik hissine kapılırız. Sahip olduğumuz tüm hislerin ve duyguların koşullanmış tepkiler olduğunu ve hayatlarımızdaki belli başlı şartlarda ortaya çıktıklarını unuturuz. Aynı durumdaki başka insanlar çok daha farklı şeyler hissedebilirler. Bazen inanmak zor olsa da hislerimiz bazı kesin doğruların yansıması olmak durumunda değildir. 17. Yüzyılda yaşamış büyük Zen ustası Bankei’nin bize hatırlattığı gibi: “Kendine taraf olma.”

Kendi duygularımızın ve görüşlerimizin haklı olduğunu savunmak aslında sadakatin gölge yanıdır. Bazen kendini haklı çıkarma duygusu ile tutkulu bir adanmışlık duygusunu karıştırabiliyoruz. Fakat şefkatin ve toplumsal adaletin büyük ustaları bu ikisi arasındaki farkı aydınlatır.

Bu, içimizde tekamüle ermemiş zihinsel yapıların bizde ya da çevremizde ortaya çıkıp çıkmaması meselesi değildir. Nefret, düşmanlık, korku, kendini haklı görme, açgözlülük, kıskançlık ve haset duygularının hepsi farklı zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Bize düşen zorlu görev, tüm bunları farkındalıkla görmek ve bu hallerin kendilerinin acının kaynağı olduğunu anlayarak bu duyguları temel alan eylemlerin de bizi istediğimiz sonuca yani hem kendimizde hem de dünyada barışa götüremeyeceğini fark etmektir.

Bu metot farkındalıktır, ifadesi şefkattir ve özü de bilgeliktir. Bilgelik, deneyimin geçici ve kısa ömürlü doğasını ve bu değişken fenomenlerin temelde güvenilir olmadığını anlar. Bilgelik zihinlerimizi bensizliğin tecrübesine, Buddha’yı aydınlatan o yüce cevhere açar. Bu anlayışın sonucunda da dünya ile şefkatli bir ilişki meydana gelir. Tibetli büyük usta Dilgo Khyentse Rinpoche şunu öğretmiştir: “Boş doğanın farkına vardığında, diğerlerinin içindeki iyiyi ortaya çıkarmak için gereken enerji kendiliğinden ve çabasız bir şekilde doğar.” Ve bilgelik de bir şeye tutunmama halinin, özgürlüğün birleştirici ve temel tecrübesi olduğunu söyler. Bu bir şeye tutunmama halinin hem uyanmış aklın doğasının kendisi hem de bu doğayı yeşertecek bir pratik olduğunu görürüz.


T. S. Eliot “The Four Quartets” adlı şiirinde bunu çok iyi ifade etmiştir:

Eksiksiz bir basitlik hali
(Her şeyden daha aza mal olmayan)
Ve her şey iyi olacak ve
Tutulan her yol iyi olacak

Tefekkür soruları: Zen bilgeliğinin verdiği bir tavsiye olan kendine taraf olmama fikrine nasıl bakıyorsun? Kendi şartlanmalarının ve haklılığının ötesine geçebildiğin bir anını paylaşabilir misin? Tüm duygularını farkındalıkla görmene ne yardımcı oluyor?

 

Joseph Goldstein, excerpted from Three Means to Peace.


Add Your Reflection

11 Past Reflections